Bu Blogda Ara

18 Nisan 2007

Mıhlamacılık

Osmanlı döneminde sanatlarının zirvesine çıktılar. Ünü dünyaya yayılmış kaşıkçı elması başta olmak üzere, neredeyse tüm mücevherlerde onların imzası bulunuyor. 16. yüzyılda ustaların hünerli ellerinden çıkmış eserler bugün hala, Topkapı Sarayı’nda sihirli güzellikleriyle ziyaretçileri tarihsel yolculuğa çıkarıyor.
Mıhlama işinde estetik, uygun ve sağlam montaj, ürünün kalitesini yükseltiyor. Bu yüzden her takının son durağı kaliteli bir mıhlama ustasıdır. Mıhlama, mücevherin yanında maşrapa, ibrik, matara, saat kadranı, kılıç kınları, kemer tokaları, muskalar, el aynaları gibi eşyalara da uygulanabiliyor. Geçmiş dönemlerden kalma mıhlama eserlerine bakıldığında bu tekniğin daha çok altın üzerine zümrüt, elmas ve zebercette kullanıldığını söylemek mümkün.

Gümüş üzeri mıhlamalarda ise mercan, akik, firuze, turkuaz gibi taşlar kullanılmış. Mıhlama tekniğinin inceliklerinin nakış gibi işlendiği bu eserlerde zerafet ve estetik kaygı göze çarpıyor. Zaman sanatı kabuk değişimine zorlarken, mıhlamacılık, sektörde fabrikalaşmadan en az etkilenen meslek olarak karşımıza çıkıyor. Bu olgu, mesleğin büyük oranda el becerisine dayanmasına bağ****ıyor. Sanat makineleşme sürecinden çok etkilenmese de, kalıp makinelerinde ise, daha çok pırlanta muadili taşlar seri üretimle mıhlanabiliyor.

Mıhlama nasıl yapılır?
Sadekardan gelen kolye, küpe, yüzük gibi takılar üstüne taşlar mıhlanıyor. Öncelikle gelen ürün rokeleye alınıyor. Rokel işleminden sonra taş, ürünün üzerine oturtulur. Bu işlemden sonra, tırnak çıkarma işlemine geliyor. Son olarak da malın temizlenmesi ile iş hazır hale geliyor. Taşları yerleştirilmiş olan takı, cilacıya gönderilir. Mıhlama yaparken el aletleri, frezeler, kaynak aletleri ve malzemeleri, gomalak, mühür, mum, rokela sapı, çelik kalemler, mengeneler, benik, marto ve mıhlama kıskacı kullanılıyor.

“Makineleşme bizi etkilemedi”
Vedat Çakan (Mıhlama Ustası)
9-10 yaşında ustamın yanına girdim, 33 yıldan beri bu sanatla uğraşıyorum. Mıhlama, alaturka ve alafranga olmak üzere ikiye ayrılıyor. Alaturka ile elmas mıhlanırken, alafranga da ise pırlanta ve renkli taşlar yerleştiriliyor. Sanatı öğrenebilmek için çocuk iken, bu işe girmek gerekiyor. Meslek 1-2 yılda öğrenilemez, bizim bile bazen eksiklerimiz olabiliyor. İş bizde bitiyor. Taşları koymak için makinesini yaptılar ama her işi yapamıyor. Pırlanta üzerine dökmeye cesaret edemiyorlar. Makineleşme bizi etkileyemez. Ancak meslekte yeni sanatçılar yetişmiyor. Ustasının yanında bir yıl kalıyor ve kendini mıhlayıcı ilan ederek fabrikada çalışmaya başlıyor. Bu da piyasada kalitenin düşmesine ve dengesiz bir rekabetin oluşmasına yol açıyor. Mıhlayıcılar, bu işi birlik beraberlik içinde belli fiyatları koyarak yürütmeli. Mıhlama, insan yeteneğinin ön planda olduğu bir sanat. Altını bozarsanız eritilir ve yeniden yapılır. Ama bir taş kırdığınız zaman o gider.

“Mıhlamada seri üretimi başlattım”
Kadir Ayter (Kadir Usta Kuyumculuk)
Mıhlamacılık başlı başına bir sanat dalı. Ancak, atom ve zirkon gibi pırlanta muadili taşlar devreye girince üretimin ucuz ve seri olması zorunlu hale geldi. Gelen talebi karşılamıyor, üretimde standartlaşmayı sağlayamıyorduk. 20- 24 mıhlamacıya verilen model, 24 farklı kılıkta geri geliyordu. Benim geliştirdiğim mıhlama tekniğiyle ürünler aynı standartlarda vitrine çıkıyor. Seri üretimde her şey, aynı imalathanenin bünyesinde gerçekleştiriliyor.
Öncelikle model için mumlarla işe başlıyoruz. Mumları dökümle gümüşe çevirdikten sonra, gümüş üzerinde detaylarını çalışıyoruz. Bu noktada modelin üzerinde kaç numara, hangi boyda taş olacağını tespit ediliyor. Bundan sonra kauçukçu onları kauçuk olarak alıyor
Ve mum olarak basılmak üzere döküm bölümüne gidiyor. Bu teknik pırlanta ve muadili taşlarda uygulanıyor. Sadece elmasta kullanılamıyor. Çünkü, elmasın altı dümdüz, pırlanta gibi aşağıya doğru konik bir özelliği yok. Bu teknikle estetik bir kayıp olmadı, aksine mıhlama işinde bir standart oluştu. Ancak gerçek mıhlamanın bu teknikle bir ilgisi yok. Onların seri üretimde çalışmaları sanatlarına yazık olur diye düşünüyorum.

“Dünya ustaları İstanbul’dan çıktı”
Zadik Çağlayan
Mıhlamacı

Kuyumculuğun en ince, hassas ve değerli dalı. Altyapınızın çok iyi olması gerekiyor. Çok sabır isteyen bir uğraş, sabırlı olmayan bir insan bu mesleği yapamaz. Ustalar azaldı ve yeni usta yetişmiyor. Eskisi gibi insanlar gelip çocuğunu sanata sokmuyor. Bizim de bu mesleğe sahip çıkmamız gerekiyor. Mıhlama işiyle uğraşan kişilerin öncelikle özel hayatına çok dikkat etmesi lazım. Akşam erken yatmalı ve düzenli bir yaşantısı olmalı.
Mıhlamanın kalıp makineleri çıktı, ama kimse memnun değil. Sürekli değişik modeller çıkıyor. Her yeni modelin de makineye uyum sağlayacağını tahmin etmiyorum. Kendimizi geliştirmek zorundayız. Her gün yeni şeyler öğreniyorsunuz. Çalışma sistemleri daha iyi olduğu için birçok usta Amerika ve Fransa’ya gitti. En iyi ustalar İstanbul’dan çıktı. Ben bu sanatın dünyaya buradan yayıldığına inanıyorum.

3 yorum:

Adsız dedi ki...

MURAT AKGÜL
Mıhlayıcı
Merhabalar bende marmariste bir mıhlayıcı ustasıyım,
İnsanlara bu sanat o kadar basit geliyorki, bu söz bence bu sanat için söylenmiş. El emegi Göz nuru. Mıhlama beyin ötesi bir sanat...

Adsız dedi ki...

merhaba ben 30 senelik mıhlama ve kalıp ustasıyım çalıştığım yer kapandığın dan işsiz kaldı ne acıdırki şöförlük yapmaktayım işte sanata ve sanatcıya bu kadar değer verilen bi ülkede yaşıyoruz ki ustalığım çuhacı han dan gelir.

Adsız dedi ki...

Merhaba Murat bey ismim emre Bende istanbulda mıhlayıcıyım Marmaris'e yerlesip orda çalışmak istiyorum yardımcı olursanız sevinirim teşekkürler.