Bu Blogda Ara

18 Nisan 2007

Taki tasarimi

Özellikle son on yıllık süreçte, dünyada dalgalanmalı bir seyir izleyen değerli metal piyasasında Türkiye, yaşanan ekonomik krizlere ve doğal afetlere rağmen küresel sıralamada daha üst sıralara çıkmayı başardı. Kuyumculuk sektörünün dünya piyasalarındaki hareketlere göre analizi, gelecek için önemli bir çerçeve sunuyor...*
Recep Demir
Dış Ticaret Uzmanı
Dış Ticaret Müsteşarlığı
Ekonomik Araştırmalar ve Değerlendirmeler Genel Müdürlüğü
Son on yılda Türkiye’de değerli metallerden üretilen takı ihracatında meydana gelen dikkate değer artış, bu sektörde ülkemizi dünyanın önde gelen ülkeleri arasına soktu. Sektörün ülke ve dünya ekonomisi içindeki yerini ve geleceğe yönelik projeksiyonunu tam olarak algılayabilmek için öncelikle uluslararası piyasalardaki gelişmelerin analiz edilmesi ve daha sonra ve Türkiye’nin bu çerçevedeki durumunun incelenmesi gerekiyor.
Bu çalışma, sektörün geçmişi çok eskiye dayanmakla birlikte, böyle bir süreç analizi çok ayrıntılı ve uzun bir araştırmanın konusu olacağı için tarihsel boyutta bir değerlendirmeyi içermiyor. Bu nedenle çalışma kapsamında sektörde genel olarak 1994-95 yılları ile 2002 yılları arasındaki süreç değerlendirildi; 2003 yılı içinde bu sektörde faaliyet gösteren saygın araştırma kurumlarının yaptığı projeksiyonlara yer verildi. Dünyada yaşanan süreç global olarak 1994 yıllarına atıfta bulunularak değerlendirilirken arz/talep ve fiyat analizleri daha çok 2001-2002 yılları için yapıldı.
DEĞERLİ METALLER PİYASASI VE FİYATLAR
Son on yılda altın ve gümüş ithalatı dalgalanmalı bir seyir izledi. 1990 yılında ortalama 384 ABD Doları/ons seviyesindeki altın fiyatları, hızlı bir inişle 1999’da ortalama 289 dolara düştü. Bu seviye, fiyatların yükselmeye başladığı 1978 yılından (193 dolar/ons) bu yana görülen en düşük seviyedir.
Fiyat analistlerinin 1998 için 290-296 dolar seviyesinde yaptıkları tahminler 294 olarak gerçekleştı. Aynı analistlerin 1999 yılı tahminleri 252-326 dolar ve 2000 için 263-320 dolar seviyelerindeydi. 2002 yılında spot piyasada altın fiyatlarının hareketi ise şöyle özetlenebilir:
Ocak-Mart ayları arasında Japonya’da kuvvetli perakende talebi olması ve Enron’un Şubat ayında düşüşe geçmesiyle yatırımcıların altına yönelmesi ve İngilteredeki açık artırma nedeniyle altın fiyatları 285 dolar/ons seviyesinden yaklaşık 300 dolar/ons seviyesine kadar yükseldi. Mart ayında İngiltere’de yapı**** son açık artırmada altının fiyatı 296.5 dolar/ons olarak belirlendi.
Mart-Haziran ayları arasında doların değer kaybetmesinin yanında Irak krizinin tırmanması ve Hindistan ile Pakistan arasındaki gerilimin artması, fiyatların tırmanmasını sağladı. Haziran’da fiyatlar yaklaşık 321 dolar/ons olarak gerçekleşti.
Haziran-Kasım arasında fiyatlar 310-320 dolar/ons aralığında seyretti ve Kasım’da Cumhuriyetçiler’in ara seçimleri kazanması, ABD’nin yeni ekonomik grubu kurması ve adım adım savaşa gidiliyor olması, altına olan talebi artırarak fiyatların 325 dolara kadar yükselmesine neden oldu.
ALTIN ÜRETİM VE TÜKETİM AĞIRLIKLI FİYAT İNDEKSLERİ
1994’ten beri üretim yanlı altın fiyatları, dolardan ve tüketim yanlı altın fiyatlarından daha az düşüyor. 1994-2002 yılları arasında dolar reel olarak yüzde 33, tüketim ağırlıklı altının reel fiyatı yüzde 28 oranlarında azalırken, üretim ağırlıklı reel altın fiyatları yüzde 12 oranında azaldı.
Temel altın üreticisi ülkelerin reel efektif döviz kurlarının zayıf olması, 1995-2001 yılları arasında global altın üretiminin reel efektif döviz kurları kuvvetli olan ülkelere göre daha fazla oldu.
Üretim ağırlıklı indeks oluşturulurken, altın üretiminin yüzde 75’ini oluşturan ilk 10 ülke alındı. Önce, tek tek ülkelerin altın fiyatları, tüketici fiyat indeksleri (TÜFE) ile deflate edildi; sonra da ülkelerin üretimdeki payları ile ağırlıklandırıldı. 2001 yılı için toplam altın üretiminin yüzde 75’ini oluşturan ülkeler ve payları şöyledir: Güney Afrika yüzde 20, ABD yüzde 17, Avustralya yüzde 14, Endonezya ve Çin yüzde 9, Rusya ve Kanada yüzde 8, Peru yüzde 4 ve Özbekistan ve Gana yüzde 4.
Tüketim ağırlıklı indeks oluşturulurken ise 2001 yılında toplam mücevherat tüketiminin yüzde 75’ini oluşturan 19 ülke alındı. Hindistan’ın ağırlığı yüzde 26, ABD’nin yüzde 16, Çin’in yüzde 8, Suudi Arabistan’ın yüzde 7, Mısır’ın yüzde 5, Birleşik Arap Emirlikleri, İtalya, Endonezya ve Türkiye’nin yüzde 4, İngiltere ve Güney Kore’nin yüzde 3, Tayland, İspanya, Fransa, Japonya, Rusya, Pakistan, Meksika ve İran’ın yüzde 2’dir.
Bu indekslerin yanında bir de dolar cinsinden fiyat indeksi vardır. 1994-1997 yılları arasında bu üç fiyat indeksi de üretici ve tüketici ülkelerin enflasyon ve döviz kurlarının ABD ile makul bir düzeyde seyrettiği anlamına gelen benzer bir trend izledi. Ancak, 1998 yılından itibaren üretim bazlı indeks, üretici ülkelerde reel efektif döviz kurunun zayıfladığını gösteren bir trend ile diğer iki indeksten daha hızlı artış gösterdi. 2000 yılının başından itibaren de tüketim ağırlıklı indeks artmaya başladı. Bu doların reel olarak güçlendiği anlamına geliyordu.
Ocak 2001 tarihinden itibaren üretim ağırlıklı indeks yüzde 19 artarken, tüketim ağırlıklı ve dolar cinsinden indeksler sırasıyla yüzde 16 ve yüzde 15 oranlarında arttı. Bu artış, Endonezya Rupisi’nin yüzde 5 ve Avusturalya dolarının yüzde 13 reel olarak değer kaybetmesine karşın, Güney Afrika Rand’ının Ocak 2001 ile Haziran 2002 tarihlari arasında reel olarak yüzde 45 oranında artışından kaynaklandı.
Aynı dönemde tüketim ağırlıklı indeksteki artışın ardında ise Japon yeni, Türkiye ve Mısır’daki fiyatların dolar karşısında reel olarak artması yatıyordu.
Ancak, 2002 yılında durum tersine bir seyir izledi. Ocak-Haziran 2002 döneminde dolar ve tüketim bazlı indekslerin sırasıyla yüzde 12 ve yüzde 10 artmasına rağmen, üretim bazlı indeks ancak yüzde 2 oranında artabildi. Bu gelişme, doların finansal piyasalarda zayıflayarak bu dönemde yüzde 8 reel değer kaybetmesi nedeniyle oldu. Bunun yanında randın ve rupinin dolar karşısında sırasıyla yüzde12 ve yüzde 16 reel olarak değer kazanmaları bu gelişmeyi destekledi.
Cevher üretiminde 1994 yılından beri ilk olarak yüzde 1,4 oranında meydana gelen düşüş, esas olarak Endonezya’daki düşük ayarlı üretimden ve ABD’de üretilen düşük ayarlı ve üretim güçlüğü olan büyük Nevada madenlerinden ve Avustralya’daki maden kapatmalardan kaynaklanıyor. Bu gelişmelerin aksine 2002 yılında Rusya, Peru, Mali, Çin ve Tanzanya’da üretim arttı. Ortalama maliyet artışı 4 dolara ulaştı ve ortalama toplam maliyet 2002 yılında 235 dolar/ons oldu.
2001 yılına göre imalatta en çok azalma yaklaşık 140 ton ile Hindistan’da görülürken, yaklaşık 90 ton ile Avrupa ikinci, 47 ton ile Orta Doğu üçüncü, 40 ton ile Doğu Asya dördüncü ve 10 ton ile Latin Amerika ve Çin beşinci gelmekte. Kuzey Amerika’da yaklaşık 2 ton imalat artışı gerçekleşti.
Üretimde yüzde 10 (yaklaşık 347 ton) oranındaki azalmanın altında yatan en önemli neden, dünya hasılasının (World GDP) çok az artmasıdır. İkinci önemli neden ise Hindistan, Mısır ve Suudi Arabistan gibi ülkelerde fiyatlar seviyelerinde görülen azalmadır. Bunlara ek olarak, mücevher tüketimi, tüketicilerin tercih sıralamasında yer kaybederken, pırlanta gibi değerli taşlara olan talep de altına olan talebi azaltıyor.
2002 yılındaki yatırımlara en büyük katkı daha çok future piyasalarda operasyon yapan fonların buraya yönelmesinden geldi. Ayrıca, özel yatırımcıların küçük miktarlarda hisse senedi satın almaları talebin canlı kalmasını sağladı.
2002 YILINA GÖRE GENEL DEĞERLENDİRME
Yatırım Talebi:
Genel olarak bakıldığında 2002 yılının 4. çeyreğinin başında yatırım talebi durgunlaştı ancak, dünya borsalarının düşüşü, politik gerilimin tırmanması ve dolara olan güvenin yeniden kaybolmaya başlamasıyla tekrar yükselmeye başladı. Bu artış 2003 yılının ilk aylarına kadar devam etti.
Kişisel yatırımlar söz konusu olduğunda da ekonomik ve finansal problemlerin devam etmesi altına olan ilgiyi artırdı. Ancak, fiyatların yüksek olması bu ilgiyi biraz gölgeledi.
Endüstriyel ve Diş Hekimliği Endüstrisinde Talep:
Bu arada genel endüstriyel talep de değer cinsinden yüzde 16 oranında artsa da, tonaj olarak çok fazla değişmedi. Uzakdoğu Asya’da ekonominin yeniden canlanması talebi de artırdı.
Dünya hasılası (World GDP) 1999 yılından 2002 yılına kadar azalma eğilimindeydi. 1999 yılında yüzde 5 büyüyen dünya hasılası, 2001 yılında yüzde 3, 2002 yılında ise yüzde 2 büyüyebildi. 2003 yılına ilişkin beklentiler ise şöyle özetlenebilir:
Üretici Hedging:
Üreticiler fiyatların ılımlı seyredeceğini varsaymaktalar. Hisse senedi sahiplerinin baskısı sürmeye devam edecek ve fiyatlar seviyesinde düzelme devam edecek.
Yatırım Açısından:
Irak, Kuzey Kore, Suriye gibi ülkelerin oluşturduğu "şeytan üçgeninde" terör sorununun biteceği, faiz oranlarında çok ciddi artışlar yaşanmayacağı, borsanın kâr marjlarını baskılayacak kadar düşmeyeceği, dolar kurunun dengede seyredeceği ve enflasyonun olmayacağı gibi deflasyon tehlikesinin bile olabileceği beklentisi ile tahminler yapılıyor.
Fiyat Beklentisi:
Irak sorununun tamamen çözülmesi halinde yüksek fiyat seviyesinin devam etmesi mümkün olmayacak. 2003 yılında fiyatlarda düşüş bekleniyor. Ekonomik ve politik faktörler yatırımları destekler yönde artacak ve spekülasyonun azalmasına neden olacak. İmalat talebi fiyatlara duyarlı olduğu için hurda altın ve merkez bankası satışlarıyla birlikte artacak. Irak sorununun tümüyle bitmesi, fiyatların düşmesinde belirleyici rol oynayacak.
TÜRKİYE’NİN DIŞ TİCARETİ
Bu çerçevede Türkiye’nin dış ticaretine bakıldığında son on yılda altından mamul kuyum eşyası ihracatının giderek arttığı görülüyor. Türkiye’de cevherden altın üretimi henüz yapılmıyor. Dolayısıyla altın arzından çok talebi ağırlık kazanıyor. Dünya altın talebi içerisinde geleneksel olarak altına olan yakınlık, duyulan güven ve turizm ülkesi olması nedeniyle Türkiye’nin önemi büyük.
Dünyada tüketici talebi 1999-2000 yılları arasında yüzde 4,8 oranında azalırken, Türkiye’de 113,9 tondan 177,4 tona yükselerek, yüzde 55,8 oranında çok yüksek bir artış gösterdi. Ödemeler dengesi kayıtlarına göre de 1999 yılında altın ithalatı 1 milyar dolardan, 1,9 milyar dolara yükseldi. Bilindiği gibi altın ve altından mamul mücevherata talep, gelirle ve fiyatlarla çok yakın ilişkili. Başka bir deyişle, altının gelir ve fiyat esneklikleri oldukça yüksek. Fiyatları artmaya başladığı zaman talep hızla azalırken, gelir artmaya başladığı zaman da talep hızla artmakta.
1999 yılında Türkiye, kamuoyunda "Para Programı" olarak bilinen ve "döviz kuru çıpasını" esas alan yeni bir istikrar programı uygulamaktaydı. Bu programa göre döviz kurundaki artış oranları önceden belirlenip kamuoyuna açıklanacak ve buna paralel olarak faizler ve enflasyon oranlarının hedeflenen seviyelerde tutulmasına çalışılacaktı. Programın uygulanmaya başlaması ile döviz kurunun baskı altına alınması ve enflasyon oranlarının döviz kuru artış oranlarından daha fazla artması sonucunda TL reel olarak değer kazandı. Böylece ithalat talebi hızla arttı, ihracat ise sıkıntıya girdi. Bu dönemde GSMH artış oranı da 1999 yılındaki yüzde 6,1 oranındaki daralmanın ardından yüzde 6,3 oranında arttı.
Bunun yanında turizm gelirleri de 5 milyar 203 milyon dolardan 7 milyar 636 milyon dolara yükseldi. Bu dönemde Türk alıcısı gelir açısından da avantajlı bir dönem yaşadı. Zira, cari fiyatlarla kişi başına düşen milli gelir, 1999 yılında 2879 dolardan 2965 dolara yükseldi. Sonuç olarak, 2000 yılındaki ithalat artışı hem fiyatlar yönünden hem de gelir yönünde meydana gelen gelişmeler sonucunda gerçekleşti. 1999 yılında tüketici talebi açısından Türkiye’nin dünyadaki payı yüzde 3.2 olurken, 2000 yılında yüzde 5.3’e çıktı. Aynı dönemde dünya içerisindeki sıralaması ise 8. sıradan 4. sıraya yükseldi. Her iki yılda da ilk üç sırada Hindistan, ABD ve Çin yer alıyor.
2001 yılının Şubat ayında yaşanan siyasi krizin de etkisiyle kontrol edilemez duruma geldi. Dövize olan aşırı talep ve sermaye çıkışlarının hızlanması sonucunda ekonomi otoriteleri uygulanmakta olan para programını bırakarak, dalgalı kur uygulamasına geçildiğini ilan etmek zorunda kaldılar. Bunun sonucunda TL devalüe edilerek döviz kuru 670 bin TL/$ dan 1.400 bin TL/$ seviyelerine kadar yükseldi. Böylece TL, reel olarak değer kaybetti. Türkiye ekonomisi 2001 yılında reel ücretlerin düşmesi ve işsizliğin artması nedeniyle hızlı bir iç talep daralması yaşadı ve ekonomi yüzde (-) 9,5 oranında küçüldü. İç talepteki bu daralma ve kurlardan kaynaklanan fiyat artışı nedeniyle altına olan talep hızla düştü. 2001 yılında altın ithalatı 1.9 milyar dolardan 989 milyon dolara geriledi, toplam dünya tüketici talebi içerisinde de payımız 5,3’ten 3,5’e geriledi. Bu dönemde TL’nin reel olarak değer kaybetmesi nedeniyle hizmetlerin ucuzlaması sonucunda turizm gelirlerinde artış oldu ancak bu altına olan talebin azalmasına engel olamadı.
Esasında ekonominin bu kadar hızlı daraldığı, reel ücretlerin yaklaşık yüzde 38-52 oranlarında azaldığı bir atmosferde altın ithalatının en önemli nedeni turizm faaliyetiydi. Zira, resmi kayıtlara girmemekle birlikte ithal edilen altının mücevherat olarak işlenerek hemen hemen yarısının turistlere satılmak yoluyla tekrar ihraç edildiği genel kabul gören bir yargıydı. Turizm gelirleri ise yaşanan devalüasyon sonucunda ucuzlayan hizmetler nedeniyle 7,6 milyar dolardan 8 milyar dolara yükseldi. Kişi başına düşen milli gelirde ise beklendiği gibi ekonominin daralması sonucu azalma oldu ve 2965 dolardan 2123 dolara geriledi. Sektörel bazda 2001 yılında dünyadaki sıralamamız Suudi Arabistan’ın ardından 4.lük oldu. Yine ilk üç sıra değişmedi.
2001/2002 yılları arasında ise tüketici talebi, dünya talebi yüzde 10,1 oranında daralırken, Türkiye’de yüzde 7,8 oranında arttı. 2001 yılında yaşanan ekonomik depremin ardından yeni bir istikrar programı olan "Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı" uygulanmaya başlandı. Reel ücretlerin azalması ve ekonominin ayakta kalabilmesi için sadece ihracata tutunmaya çalışması sonucunda iç talepte ve istihdamda canlanma gerçekleşemedi. Ancak 2002 yılında ekonomi tahminlerin çok üzerinde yüzde 7.8 oranında büyüdü. Bu büyüme gelir artırıcı, yeni istihdam imkânları yaratan türden değil, stokları yenileme ve ihracat artışı nedeniyle gerçekleşti. Azalan reel ücretlerin yarattığı maliyet avantajı ile devalüasyonun yarattığı fiyat avantajı, ihracatı teşvik etti. Devletin de sadece cari harcamaları karşılaması, yeni yatırım ve istihdam olanakları yaratamaması sonucunda şirketler ayakta kalabilmek için ihracata yönelmek zorunda kaldılar.
Bu nedenle, ekonomide mücevherat talebini canlandıracak gelir artışı yaşanamadı. 2002 yılında turizm gelirleri de 8 milyar dolardan 8,5 milyar dolara çok az bir oranda yükselirken, altın ithalatı 1 milyar 347 milyon dolara çıktı. Altın ithalatında ve talebindeki bu artışın temel nedeni büyük oranda sene başında oldukça uygun olan girdi fiyatları nedeniyle stokları yenileme ve kayda girmeyen ihracat oldu. 2002 yılında dünya talebi içerisinde Türkiye, Suudi Arabistan ve Japonya’nın arkasından 6. sırada yer aldı.
NET PERAKENDE TALEBİ
1999 yılından 2002 yılına kadar Türkiye ekonomisi deprem felaketleri, ekonomik krizler ve politik belirsizliklerle uğraşıyor. Bunların yanında 11 Eylül saldırısının ardından yaşanan, genelinde Orta Doğu, özelinde ise Irak sorunu yaşanan iç faktörlere ilave olarak perakende altın talebini artırdı. 1999/2000 arasında talep artışı yüzde 35 olurken, 2000/2001 arasında yukarıda açıkladığımız ekonomik gelişmelere paralel olarak yüzde 10,1 oranında daraldı. 2001/2002 yılları arasında ise yüzde 14,6 oranında artış gösterdi. 1999 yılında yüzde 6,1 oranında pay ile Japonya, Hindistan, ABD ve Vietnamın ardından 5. sırada yer aldı. 2000 yılında ise yüzde 10 oranındaki daralmaya rağmen yüzde 19 oranında pay ile Hindistan, Japonya ve Vietnamın ardından 4. sıradaydı. 2001 ve 2002 yıllarında da sırasıyla yüzde 7,6 ve 9,0 oranında paylar ile 4. sırada yer almaya devam etti.
TÜRKİYE’NİN ALTIN İHRACATI
Türkiye’de 1990-1993 yılları arasında "sıcak para politikası" izlendi. Bu dönemde dövizin baskı altına alınıp reel faizlerin yüksek tutulması, dışarıdan sermaye girişini özendirdi. Bu dönemde giren sermaye doğrudan yabancı sermaye yatırımından çok, kısa vadeli portföy yatırımı oldu. Bu dönemde döviz kuru baskı altına alındığı için TL reel olarak aşırı değer kazandı ve ihracat sıkıntıya girdi. İthalat ise tersine artmaya başladı. Spekülatif amaçlı hareket eden bu para akışı önce borsayı yükseltti; sonra da karları realize etmek için dövize yöneltti. Bu nedenle aşırı artan döviz talebine Merkez Bankası üç gün boyunca müdahale etti. Ancak rezervlerin hızla eriyerek tehlike bölgesine kadar inmesi TL’nin devalüe edilmesini zorunlu kılmıştır. Bu gelişmelerin sonucunda 1995 yılında kamuoyunda "5 Nisan Kararları" olarak bilinen Ekonomik İstikrar Programının uygulanmaya başlandı. 1994 yılında 480 milyon dolar olan altın ithalatı 1995 yılında 1.322 milyon dolara yükseldi. Aynı dönemde turizm gelirleri 4.3 milyar dolardan 4,9 milyar dolara çıktı. Kişi başına düşen milli gelir de 2184 dolardan 2759 dolara yükseldi.
1995-1996 yılları arasında mücevher ihracatı ise yaklaşık 8 milyon 500 bin dolardan yüzde 411 artarak 44 milyon dolara çıktı. İhracattaki bu hızlı artış trendi 1998 yılına kadar devam etti. 1997 yılında bir önceki yıla göre yüzde 181 oranında artarak 44 milyon dolardan 123 milyon dolara, 1998 yılında ise bir önceki yıla göre yüzde 42 oranında artarak 178 milyon dolara yükseldi. 1995-1998 yılları arasında altın ithalatı da artış trendine girdi ve 1996 yılında bir önceki yıla göre yüzde 26.5 oranında artarak 1.672 milyon dolara, 1997 yılında bir önceki yıla göre yüzde 11.7 artarak 1.867 milyon dolara ve 1998 yılında ise bir önceki yıla göre yüzde 5.7 oranında azalarak 1.761 milyon dolara geriledi. 1995-1998 yılları arasında kişi başına düşen milli gelir de 2759 dolardan 3255 dolara yükseldi. Turizm gelirleri de aynı dönemde 4.957 milyon dolardan 7.177 milyon dolara çıktı. Bu dönemde hem gelir hem de fiyat avantajları nedeniyle ithalat ve ihracat artış gösterebildi.
Ancak, 1997 yılında başlayan Uzak Doğu Asya Krizi ve devamında Rusya Krizi dünya ve Türkiye ekonomisini olumsuz yönde etkiledi. 1998-1999 arasında altın ithalatı, 1.761 milyon dolardan 1.079 milyon dolara gerilerken, turizm gelirlerimiz de 7.177 milyon dolardan 5.203 milyon dolara indi. Kişi başına düşen milli gelirde krizlerden etkilendi ve 3.255 dolardan 2.879 dolara düştü. Bu dönemde mücevher ihracatı ise miktar olarak yüzde 74 oranında azaldı. Ancak, kriz nedeniyle genel olarak lüks malların fiyatlarının artması değer olarak mücevher ihracatının da yüzde 42 oranında artmasına yol açtı ve gelir, 178 milyon dolardan 254 milyon dolara kadar yükseldi.
1999/2000 yılları arasında ekonomi genel olarak canlanma trendine girdi ve yıl sonunda yüzde 6.3 oranında büyüdü. Kişi başına düşen milli gelir de 2.965 dolara yükseldi. Bu gelişmelere paralel olarak altın ithalatı artan talep nedeniyle yüzde 76 oranında artarak, 1.079 milyon dolardan 1.900 milyon dolara yükselirken, mücevher ihracatı da değer olarak da yüzde 37 oranında artarak, 351 milyon dolara ulaştı. Aynı dönemde turizm gelirleri de benzer şekilde 5.203 milyon dolardan, 7.636 milyon dolara yükseldi. Görüldüğü üzere gelir artışı, turizm gelirlerindeki artış ile ithalat ve ihracat artışları paralel bir seyir izledi.
Bu dönemden sonra üst üste yaşanan deprem felaketleri ve Marmara Denizi ve İstanbul bölgesinde deprem beklentisi, altına ve mücevherata olan talebi olumsuz etkiledi. Depremi izleyen ekonomik kriz ve siyasi belirsizlikler de genel olarak talebi olumsuz etkilemişlerdir. Ancak yukarıda açıkladığımız devalüasyon nedeniyle ihracatın çok avantajlı olması mücevher ihracatının artmasına destek oldu. 2001 yılında bir önceki yıla göre mücevher ihracatı değer bazında da yüzde 22 oranında artarak, 427 milyon dolara yükseldi.
2002 yılında ise fiyat faktörü etkili oldu ve ihracat değer bazında yüzde 38 oranında artarak 591 milyon dolara ulaştı. Bu dönemde altın ithalatı da 989 milyon dolardan 1.347 milyon dolara yükseldi; turzim gelirleri ise 8.090 milyon dolardan 8.473 milyon dolara yükseldi.

İHRACATIN ÜLKELERE GÖRE DAĞILIMI
2002 yılında mücevher ihracatımızda birinci sırayı 222 milyon dolar ile ABD alırken, ikinci sırayı 50 milyon dolar ile Birleşik Arap Emirlikleri ve üçüncü sırayı da 37 milyon dolar ile İsrail almakta. İlk üç sırayı paylaşan ülkelerin toplam mücevher ihracatımızdaki payları sırasıyla yüzde 46,9, 10,6 ve 7.8 . Dördüncü sırayı 34 milyon dolar ile Almanya alırken payı yüzde 7.1. Beşinci sırayı ise 22 milyon dolar ve yüzde 4.6 oranında pay ile İtalya almış durumda. Dubai, Rusya ve İngiltere 10 milyon doların üzerinde mücevher ihracatımızın olduğu diğer önemli ülkeler.

SONUÇ
Altın ve gümüş gibi değerli metallere ve bunlardan imal edilen mücevherata olan talebin fiyat ve gelir esnekliği çok yüksek. Bu metallerin ve ürünlerin fiyatları yükseldiğinde talep azalırken, fiyatlar düştüğünde talep yükseliyor. Aynı şekilde, tüketicinin geliri arttığında bu ürünlere talep artarken, azaldığında da talep azalmakta. Türkiye ekonomisinde Uzakdoğu Asya ve Rusya krizleri ile başlayarak deprem felaketleri ve ekonomik krizlerle devam eden ekonomik ve siyasi belirsizlikler altına ve altından mücevherata olan talebin dalgalı bir seyir izlemesine neden oldu. Bu olumsuzluklar nedeniyle bono, tahvil, fon, döviz gibi alternatif yatırım araçlarına da güven azaldı ve 11 Eylül saldırısı ve Irak savaşı gibi nedenlerle güvensizlik duyan perakende yatırımcı altına yöneldi.
Türkiye ekonomisinin büyüdüğü ve net turizm gelirlerinin arttığı yıllarda altın ve mücevherata olan talep arttı; tersi durumda da azaldı.
Altın, gümüş ve mücevherat sektörlerinin gelişmesi Türkiye ekonomisinin istikrarına, perakende yatırım talebinin azalması ise bu faktöre ilave olarak savaş gibi dış faktörlere bağlıdır. Ülkede ve dünyada istikrar her sektörde olduğu gibi bu sektörlerin gelişmesi için de en önemli iki unsurdur

Hiç yorum yok: