Bu Blogda Ara

18 Nisan 2007

BİR YILDIZ YAĞMURU,OPAL.

Bir adı “güneş gözü” (aynü’ş şems), bir adı “panzehir taşı”... O aslında renksiz ve birazı da su!.. Başka başka maddelerle karışıp sarıdan siyaha, yeşilden kırmızıya rengârenk oluyor opal ve bu yüzden kimine ateş opali, kimine ballı opal, süt opal, ağaç opal deniyor.

Sedef Kuzanlı
Saydam bir opali parmaklarınızın arasında ovaladığınızda, taşın etrafında bir yıldız yağmuruna tanık olursunuz. O, esasında renksiz ama renksiz haliyle pek nadir bulunan, eski devirlerin en değerli taşlarından biri... Romalılar için kıymeti zümrütten sonra geliyor, soyluluğu simgeliyordu; hatta çok değerli bir opale sahip olan Romalı senatörün bu taşı Kleopatra’ya hediye etmek isteyen Markus Antonius’a vermektense sürgüne gitmeyi yeğlediği hikâye ediliyor. Opalin sonraki yüzyıllarda da değerinden bir şey kaybettiği söylenemez: Fransız kraliyet tacı da Viyana kraliyet arması da opal taşıyla süslenmişlerdi.
Görünüşü bir tanıma göre “yağsı ve camsıdır”, bir başka tanıma göre “cam pırıltısında ya mum matlığında”... Ama daha şiirsel anlatımları da var: Yarı şeffaf ve şeffaf değerli opaller için “sütümsü veya inciyi andıran oynak renkli ışınlar yayar; birçok renklerin bu şekilde renk oyunlarıyla titreştiği görülür. Bu renkler taşa bakış yönüne göre değişiklik gösterir.” Öyle güzel yanar-döner parıltılar saçıyor ki, “gökkuşağı taşı” olarak da anılıyor opal...

SUYUN ÇOCUĞU OPAL
Meydan Larousse Ansiklopedisi, “bir koloittir; bileşiminde yüzde 3 ila 13 su bulunur” diyorsa da bir başka yayında “alelade opallerdeki su oranı yüzde 1 ile yüzde 21, değerli opallerdeki su oranı ise yüzde 5 ila 10 arasında değişir” deniyor. Her halukârda opal, suyun çocuğu... Nitekim “Kızılderililerde Burçlar” kitabında “Opal taşına volkanik bölgelerdeki oyuklarda ve bazı toprak katmanlarında rastlanabilir” dendikten sonra şöyle devam ediliyor: “Sıcak su kaynakları yakınlarında ve taşlaşmış bitki kökleri arasında da opal bulunabilir.” Opalin bazen belirgin bir nedeni olmadan çatlayıp suyunu dışarı vuracağı da yazılı bu bilgiler arasında...
Mustafa Arı; opalin “dolaşım halindeki sulardan yumrular, sarkıt kütleleri, damarcıklar ve kabuklanmalar halinde ya da başka biçimlerde çökelip hemen her tür kayaç içinde oluşabildiklerinden” bahsedip Afyon’un Barat ilçesinde bulunduğu keşfedilen beyaz, sarı, turuncu, siyah, kahve ve yeşil renklerdeki opalleri anlatıyor sonra makalesinde... Japonya, Hindistan, Yeni Zelanda ve ABD diğer opal bulunan ülkeler... Ama yeryüzünün en değerli opalleri bir iddiaya göre Macaristan’dan, bir başka iddiaya göre ise Avustralya’dan elde ediliyor.

OPAL KASABASI!..
1915 yılında opalin varlığı keşfedilen Coober Pedy kasabası “dünyanın opal başkenti” olarak adlandırılıyor, çünkü dünyada çıkarı**** opalin yüzde 70’inin kaynağı Avustralya’nın güneyindeki bu kasaba... Üstelik henüz sadece opalin bulunduğu alanın yüzde 10’u üzerinde çalışılmış!.. Binlerce kuyu açılmış bu kasabada ve opal bulmak için açı**** bu kuyular sonucu oluşan mağaralar artık yeraltı evlerine, hatta otellere dönüştürülüp turistlerin hizmetine sunulur olmuş!..
Kendine ait hiçbir rengi olmadığı, içine karışmış yabancı maddelerin rengini aldığı için pek çok rengi, pek çok adı var opalin... Örneğin, “Küçük düzenli ışıklar saçan opal türüne ‘kızıl iğne opali’” dendiği bilgisi, az önce adı geçen kitaptan... Macaristan ve Meksika’dan başka, Anadolu’da Simav’da da bulunan tür, içindeki demir oksit nedeniyle “ateş opal” adını alıyor ve gene Macaristan ve Meksika’dan çıkarı**** yarı saydam, oynak cilalı ve beyaz, sarı, kırmızı, mavi ve yeşil renkleri bulunan bir başka türe ise “asil opal” deniyor. Süt opal için verilen bilgi, kuru halde iken bulanık olduğu ve suyla teması halinde bir süre için cilalı göründüğü... Meksika’da bulunan ve “ballı opal” diye bilineni de var ama maden mühendislerinin “değerli taşlar” sınıflandırması bambaşka: Irize Opal, Kırmızı Opal, Siyah Opal, Ağaç Opal...
Tamamlayıcı tıp (Integratif tıp) alanında çalışmalar da yapan Dr. İnci Erkin, Eski Mısır, Güney Amerika, Tibet, Hindistan ve Çin’de değerli ve yarı değerli taşlarla tedavinin çok yaygın olduğundan bahisle opalin duygusal yaklaşımı güçlendirip eklem iltihaplarına iyi geldiği bilgisini veriyor.
Bilinen o ki, ortaçağda uğurlu sayılıp sonra bu özelliği unutulan opali üzerinde taşıyanın görünmez olacağına inanılırmış Kızılderililerce... Güneşin doğuşunun ve batışının, ateşin, yaprağın, toprağın ve gece karanlığının, ayın rengini taşıyan, dokundukça etrafına yıldız yağmurları saçan bu taş en eski zamanlardan bu yana kuyumculuğun malzemesi...

Prof. Dr. Sezai Kırıkoğlu
Opal: SİO2 ve sudan oluşmuş rengarenk palyaço
Opal ve elmasın sadece tek bir ortak yanları vardır. Her ikisi de ham maddelerinin en değerli türleridir. Elmas dünyanın en pahalı karbonudur. Silisyum dioksit bileşimli başka hiçbir mineral ise opalden daha değerli değildir. Opalin sadece kendisine özgü olan özelliği göz önüne alındığında ise bu iki süs taşı arasında hiç de büyük bir fark olmadığı anlaşılacaktır. Elmas için belirleyici olan beyazlıktır. Bir başka ifade ile renksiz olmasıdır. Bu özelliğe sahip kayıtlı, standartlaştırılmış, sınıflanmış, kalibre edilmiş ve dünyanın her yerinde benzer olan binlerce taş vardır. Dünya fiyatlarını belirleyen tek bir tüccar vardır. Elmas ülke sınırları tanımadan kendi dünyasını yöneten yegane yerküre imparatorluğunu kurmuştur. Bunu da sadece dört C’si ile yapmıştır. Color (renk), Clarity (şeffaflık), Cut (kesim) ve Carat (karat).
Opalin ise tam tersine hiçbir örneği bir diğeri ile karşılaştırılamaz. Elinize alıp incelediğiniz her bir opalin tüm diğerlerinden daha güzeldir. Bulundukları yerler, renkleri, gösterdikleri renk oyunları, ateşleri, şeffaflıkları, kesim türü ve şekilleri, renk motifleri ve pek çok başka kritere göre opaller birbirlerinden ayrılırlar. Klasik hiyerarşisi olmayan, ideal bir demokratik süs taşıdır opal. Her platformda kişiselliği vardır. Detaylarına kadar fantezi zenginidir. Dört C’si yoktur. Çoğulcudur. Cüzdanı küçük olanlar için bile göz alıcı parçalar vardır. Sorun opalin değerinin tam olarak nasıl belirleneceğindedir. Bu işte en büyük zorluğu çeken, karar verebilmek için akla karayı seçen ilk insan madencidir. Bulduğu parça için ne talep edecektir? Diğeri ise tüccardır. Ben bu taşı nasıl değerlendirsem diye düşünür. Üçüncüsü müşteridir. ‘Acaba ben bu taş için çok fazla mı ödedim?’ diye sorar kendi kendisine. Tüm bu soru ve tereddütlere rağmen opaller sürekli olarak alınıp satılmaktadır. Hem de tüm tarafların üzerinde mutabakat sağladığı çok belirgin fiyatlarla. Ayrıca renklerin kusursuzluğu, bunların yanı sıra opallerin deseni, kesim şekilleri, ağırlıkları, işlemleri değerlerinin belirlenmesindeki en önemli kriterlerdir.
Opal fiyatlarının belirlenmesinde işe çok dikkatli olarak başlanmalıdır. Adım adım ilerlenmelidir. Her adım için tecrübe gereklidir. Hem de çok fazla tecrübe sahibi olmak gereklidir. Ayrıca uzmanlık bilgisi de eksiksiz olmalıdır. Opal sevgisine yakalanan her kimse öncelikle opalin dilini öğrenmelidir. İkinci adımda çok fazla opal görüp, incelemeli, opal arayıcıları, madenciler, kesiciler ve tüccarlarla opal üzerine sohbetler yapılmalıdır. Daha bunu yaparken hemen bir sonraki bilmece de kendini göstermektedir. Opalin dili insan dile ile pek uyum sağlamamaktadır. Uzmanlar arasında bile kavram kargaşası yaşanmaktadır. Opali çok sevilen bir taş yapan fantezi zenginliği, aynı zamanda bir iletişim bozukluğuna da yol açmaktadır. Madenciler, kesicilerden, mineraloglar tüccarlardan, jeologlar da gemologlardan farklı dilde konuşmaktadır. Ve tüm bunlar da bölgesel olarak birbirlerinden farklıdır. Meksika’da Avustralya Queensland’dan Tokyo’da Almanya Kirschweiler’dan ve lightning Ridge’de Slovakya’dan farklı kavramlar geçerlidir. Ancak tüm bu kavram kargaşası bizim ümitsizliğe mi sevkedecektir? Tabii ki, hayır. Opaller çıkarıldıkları ülkeler, renkleri, renk oyunları, kesim şekilleri ve ağırlıklarına göre değerlendirilmektedir.

Hiç yorum yok: